Analiz
Yazıları-www.anamurunsesi.com
yayımladı...
Bu seçimin galibi,
adayların profesyonel destekçileri veya yakınları dışında hiç
yüksünmeden çalışan Ülkücülerdir...
“Ülkücü
Proleterya”
Tarihi seçimleri geride
bıraktık. Milletin % 50’sinin, aklını,
gönlünü veya kesesini AKP’ye ipotek
ettiği bir kez daha tescillendi. Ne
demek? Yani, milli iradenin sağlığından
şüphe mi ediyorsun? Hayır! Tabii ki bunu
söylemiyorum. Ben, hükümetteki “yüce
divan” korkusunun, her türlü su-i
istimal için ağır bir tahrik olduğunu
anlatmaya çalışıyorum. Eğer yeterince
sebep varsa; akıl çelinir, gönül
çalınır, kese delinir ve böylesine
acayip bir tablo gerektiğinde milli
irade diye ortaya serilir.
MHP’nin seçim
performansı, il teşkilatına ve hatta
adamına göre değişen dağınık bir seyir
izledi. Disiplinsiz demek yanlış olur.
Kendi içinde bir Ülkücü disiplin sezilse
de her teşkilat aynı duyarlılıkla
çalışmadı. Bu yüzden bütün teşkilatları
bağlayan, külli bir tenkit yapılamaz.
Çalışan aday da oldu, çalışmış görünen
de… Çalışan teşkilat da oldu çalışmayıp
yatan da… Genel Başkan “elinden geleni”
yaptı; gönüllü yetkisiz samimi Ülkücüler
de yerinde duramadı.
15.06.2011 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı...
“Ülkücü Proleterya”
Tarihi seçimleri geride bıraktık.
Milletin % 50’sinin, aklını, gönlünü
veya kesesini AKP’ye ipotek ettiği bir
kez daha tescillendi. Ne demek? Yani,
milli iradenin sağlığından şüphe mi
ediyorsun? Hayır! Tabii ki bunu
söylemiyorum. Ben, hükümetteki “yüce
divan” korkusunun, her türlü su-i
istimal için ağır bir tahrik olduğunu
anlatmaya çalışıyorum. Eğer yeterince
sebep varsa; akıl çelinir, gönül
çalınır, kese delinir ve böylesine
acayip bir tablo gerektiğinde milli
irade diye ortaya serilir.
MHP’nin seçim performansı, il
teşkilatına ve hatta adamına göre
değişen dağınık bir seyir izledi.
Disiplinsiz demek yanlış olur. Kendi
içinde bir Ülkücü disiplin sezilse de
her teşkilat aynı duyarlılıkla
çalışmadı. Bu yüzden bütün teşkilatları
bağlayan, külli bir tenkit yapılamaz.
Çalışan aday da oldu, çalışmış görünen
de… Çalışan teşkilat da oldu çalışmayıp
yatan da… Genel Başkan “elinden
geleni” yaptı; gönüllü yetkisiz
samimi Ülkücüler de yerinde duramadı.
Bize göre en büyük talihsizlik,
teşkilatların seçime, ıskat edilmiş bir
teşkilatlardan sorumlu genel başkan
yardımcısının (Bülent Didinmez)
gölgesinde girmesiydi. Anadolu’da adı
geçen kişinin görev suistimalleri
kulaktan kulağa dolaşırken, kulislerde
kasetlerin dedikodusu yapılırken
seçimlere gidilmesi büyük bir
talihsizlikti.
Bizim milletimize çalışma konusunda
bahane sunmayacaksınız. İnsanımızın
şuuraltında çapa sallama yerine “baskın
yapma” kültürü yatmakta olduğundan
açıkça kast etmesek de, bizler ilk
fırsatta çalışmayı terk etmeye ve pasif
direnişe geçmeye yatkınızdır.
Bu seçimin galibi, adayların profesyonel
destekçileri veya yakınları dışında hiç
yüksünmeden çalışan Ülkücülerdir. Bu
seçimde bir çok Ülkücüyü yakından izleme
fırsatı buldum. Genellikle zor
sıralardan, “kuyudan” aday
gösterilmişlerdi. Genel merkez Ocak’tan
gelmiş, fedakâr insanlar oldukları için
onlara oyların iki misli artırılmasını
zorunlu kılan çetin sıraları layık
görmüştü. Ancak, kendileri fazla
“didinmeden” seçilecek bir yere
oturanlar, Ülkücülerin karşısına, daha
önce hiç ulaşılmamış oy oranlarıyla
seçilme engelini değil, kendi
rezillikleriyle, kasetlerle de boğuşma
yükünü de layık görmüşlerdi. Türkiye’de
Benim yakından tanıdığım ve başarısına
duacı olduğum Müsavat Dervişoğlu gibi
başka adaylar da var. Teşbihte hata
olmazsa; ben, bu Ocaktan yetişmiş
fedakâr arkadaşlara bundan böyle
“Ülkücü Proleterya”
diyorum.
Marks’a göre tarih, bir sınıflar
mücadelesinden ibaretti. Komünizm, bu
çatışmayı, proleteryayı genişleterek
sınıfsız toplum haline getirecekti. Bu
uğurda çok kan döküldü, ihtilaller,
kardeş kavgaları yaşandı. Sovyet
Komünizmi ortaya 70 yıl yaşayan bir
model çıkardı. Sovyet komünizminin
açmazlarını tespit eden ilk yazarlardan
biri olan Milovan Djilas ise “Yeni
Sınıf” adlı eserinde
“sınıfsızlık" vaat eden sistemlerin
bile mutlaka yeni bir yönetici sınıf
oluşturduğunu ve sınıfların varlığını
reddetmenin anlamsız olduğunu belirledi.
Şimdi kendimize soruyoruz: “Acaba
MHP’ye gönül vermiş Milliyetçiler
arasında da bir sınıf farkı var mı
oluştu?” Ocaktan yetişen Anadolu
çocukları ile kariyerini Ülkücü
hareketin dışında tamamlamış Milliyetçi
soylular ve montaj prensler arasında bir
sınıf farkı mı var? diye kaygılanıyoruz.
Biz sürekli, Başbuğ’un “Ocaklılar
yetişin” komutunun içinin dolu,
karşılığının cari olduğuna inandık.
Ülküdaşlarımıza 13 Haziran’a kadar emre
itaat, sadakat, vefa ve cefa telkininde
bulunduk. Ülkücülük tek seçimlik bir
siyaset merakı değildi çünkü…
Ancak bu seçimdeki aday listeleri,
Anadolu’daki “devşirme” tabir
edilen siyaset kontlarının, “gazi
derviş” Ülkücülere tercih edildiği
iddiasının içini dolduracak örneklerle
dolu. Ben bu listelerin, kaset zoruyla
istifa eden yönetimin son marifeti
olduğuna ve genel başkanın aldatılmış
olduğuna inanmak istiyorum. MHP’deki
kangren olmuş eski idari yapının
Ülkücüleri sevmediğini biliyorum. Çünkü
“Ülkücünün” olduğu yerde o
rezillikler yapılamazdı.
Soylu-Ruhban işbirliği ile çalışan
aforoz mekanizmasının, pek çok Ülkücünün
küstürülmesinde sistematik olarak
kullanılmış olması, kuvvetle
muhtemeldir.
Tarih, böyle durumlarda insanlığa
“iki buçuk seçenek” sunmuştur:
1-
Kralın öncülük ettiği bir “evolution”
(evrim) ile sistemin ıslah edilmesi,
yenilenmesi. Bu İngiliz modelidir ve
herkes için ehven-i şerdir. Taht
sallanmaz, kelle gitmez, kan dökülmez.
2-
Burjuva aydınlarının öncülük ettiği bir
“revolution” (devrim) ile
iktidarın el değiştirmesi. Bu Fransız
modelidir. İhtilalcilerin de birbirine
düştüğü uzun ve kanlı bir çatışma
sürecidir.
Buçuğa gelince… Bizzat proleterya
tarafından yönetilen ve soylular
sınıfının olduğu gibi yok edildiği kızıl
devrim. Bu model, Yahudi denetimli Rus
modelidir, bize uzaktır. Bu yüzden bu
seçeneği, numara vermeye değer
görmüyorum. Ne var ki XVI. Lui gibi, Rus
soyluları gibi tabanın haklı
şikâyetlerine 40 yıllık Ülkücüleri
azarlayarak cevap verenlerin veya Marie
Antoinette gibi, “ekmek
bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen
idarecilerin, önümüzdeki dönemde hangi
seçenekle karşı karşıya kalacaklarını
kestirmek son derecede zorlaşmıştır.
Geçmişte tebâsına savaş zamanında
“şövalye,” barış zamanında
“proleterya” muamelesi yapanların,
“kanlı pazarlara” davetiye
çıkardıkları unutulmamalıdır.
ŞÜKRÜ ALNIAÇIK
sukrualniacik@gmail.com
http://www.haberiniz.com/yazilar/koseyazisi33624-Ulkucu_Proleterya.html
_________________________________________________
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
*
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
BAĞLANTILI HABERLER
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ