ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BURAYI TIKLA ULAŞ..

 

KKTC ‘ye SU TEMİNİ PROJESİ; TÜRKİYE  DÜNYADA BİR İLKİ GERÇEKLEŞTİRİYOR

 

Molla Mustafa Barzani tarafından uygulanan 14 Temmuz katliamının acı olayları...

 

 

Türk halkı arasında ABD ve AB'ye destek çok düşük

 

 

Terörü bitirmenin tek yolu; Ciddiyet-İkbal VURUCU Yazdı..

 

 

NEDEN KORKUYOR VE UTANIYORSUNUZ?

 

 

Zafer Haftası: Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihinden Altın Bir Sayfa

 

 

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferinin Yıldönümü

 

KÜRTÇÜ FAŞİZMİ BESLEYEN EMPERYALİZMDİR

 

Değiştirip, Dönüştürmek Ne İçin; Türklüğü Etkisizleştirip, Türkiyeli Yapmak İçin

 

Zamanın ruhuna uygun olarak, “günah-sevap” kavramı lügatimizden çıkarken…

 

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI   VE ORDU DA TASFİYELER

 

KİM BUNLAR?

 

ANAMUR'DA İYİ DÜŞÜNÜLMÜŞ SOSYAL BİR PROJE:HANIMELİ İHTİYAÇ BANKASI

 

TMT'NİN SAHİLBOYLU’SU BİR CESUR İNSAN DAHA!

 

Travma yaşayan Ülkücülerin dramı

 

Tat; Mevcut Vekiller Heyecan Vermedi

 

MHP’ye Manevi Ses Verildi…

 

ANAMUR YENİ CUMHURİYET MEYDANININ COŞKULU AÇILIŞ VE YILDIZDOĞAN KONSERİ

 

Türkiye'de Yüksek Güvenlikli Nükleer Santral Neden Kurulup İşletilemez?

 

 Türk Tohumculuğunun Durumu ve Gelişimi

 

İFTİRA KAMPANYASI MI, AYAKLARINA MI DOLANIYOR?

 

İstavroz çıkarmadan olmaz

 

AMERİKALI DİPLOMATLARIN GÜNEYDOĞU FAALİYETLERİ

 

Bu belgesel ortalığı karıştırdı!

 

ANAMUR’UN KELEBEKLERİ

 

Tıp Bayramı Kutlu Olsun - Doktorlar Ankara'da Eylem Yaptı

 

NEDİR BU KIBRIS TÜRK'ÜNÜN ÇEKTİĞİ

 

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK TBMM'NE TAŞINDI

 

SON ANKETTE KİM NE DURUMDA? PARTİLERİN OY ORANLARI?

 

ANKETLER VE AKP'LİLERİN KORKUSU

 

72 BİN KİŞİNİN KATILDIĞI ANKET

 

ÇETKODER’İN AFİŞLİ, KEFENLİ AKARYAKIT ZAMLARINI PROTESTO EYLEMİ

 

MUTFAĞA ATEŞ DÜŞTÜ

 

MİTİNG MEYDANLARI  VE ÜLKEMİN GERÇEKLERİ…

 

Partilerde fırtına öncesi sessizlik

 

BU SORULAR YANIT BEKLİYOR

 

Türkiye'de 33 Çeşit Evlilik Var!

 

Kurtuluş Savaşı’nda Etnik Unsurlar ve Türk Kimliği

Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği

 

Türkçü Olmak, Türk Milliyetçisi Olmak, Adam Olmak Demektir!

 

 

 

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BURAYI TIKLA ULAŞ..

 

    www.anamurunsesi.com yayımladı...

 

 

Terör örgütü bir suç şebekesidir ve suç eylemini uygulamaya başlamadan önce tedbiri alınarak önlenmelidir. Bu ilkeden hareketle örneklendirecek olursak PKK terör örgütünün mensuplarının saldırması değil saldırmadan önleminin alınması işin doğası gereğidir...

 

 

 TAM SAHA PRES: Terörle Mücadeleden Milletle Dalga Geçme Konseptine

 

     Kürt sorunu ve Kürt Açılımı gerçekte düşünülenden çok farklı olarak dışarıya yansıtılan ve konuşulan konuların başında yer alır. Yıllarca sol, liberal ve İslamcı aydınlar bir “Kürt Sorunu”ndan bahsedip durmuşlar ama bunun ne anlama geldiğini asla açıklamamışlardır. Kürt sorununa ne olduğu bilinmeyen “siyasi çözüm” önermişlerdir. Her zaman yuvarlak laflarla bir şeyler ima edilmeye çalışmışlardır. Ta ki AKP hükümeti tarafından Kürt Açılımı ilan edilene kadar. Liberaller, solcular, İslamcılar ağızlarındaki baklayı yavaş yavaş çıkarmaya başlamışlardır. Siyasi çözümden kastettikleri Kürtlerin anayasal statülerinin farklı bir “egemenliğe” sahip halk olarak tanınması, (şartlar olgunlaşıncaya kadar şimdilik) özerk bir yapıdır.

                  29.10.2012 tarihinde www.anamurunsesi.com yazdı...


    TAM SAHA PRES: Terörle Mücadeleden Milletle Dalga Geçme Konseptine

 

    Milliyet’ten Metin Münir, “Burası bulanık düşünmenin ve kem küm etmenin anavatanıdır. En az becerebildiğimiz şeylerden biri açık düşünmek ve bu düşünceleri açık bir biçimde ifade edebilmektir. PKK konusunda açık düşünememek ve açık konuşamamak bugün içinde yüzdüğümüz (ve yarın daha da büyümesi kaçınılmaz) kan gölünün en önemli nedenidir. Bu nedenle, biraz açık düşünme eksersizi yapalım” demektedir. Çok önemli bir tespit. Kürtçüsü, bölücüsü, solcusu, liberali açık açık konuşsalar bugün demokratik gelişme açısından büyük mesafeler kat edilirdi. Çözülmez görülen terör gibi sorunlar daha sancısız çözülebilir duruma gelirdi.

 

    Kürt sorunu ve Kürt Açılımı gerçekte düşünülenden çok farklı olarak dışarıya yansıtılan ve konuşulan konuların başında yer alır. Yıllarca sol, liberal ve İslamcı aydınlar bir “Kürt Sorunu”ndan bahsedip durmuşlar ama bunun ne anlama geldiğini asla açıklamamışlardır. Kürt sorununa ne olduğu bilinmeyen “siyasi çözüm” önermişlerdir. Her zaman yuvarlak laflarla bir şeyler ima edilmeye çalışmışlardır. Ta ki AKP hükümeti tarafından Kürt Açılımı ilan edilene kadar. Liberaller, solcular, İslamcılar ağızlarındaki baklayı yavaş yavaş çıkarmaya başlamışlardır. Siyasi çözümden kastettikleri Kürtlerin anayasal statülerinin farklı bir “egemenliğe” sahip halk olarak tanınması, (şartlar olgunlaşıncaya kadar şimdilik) özerk bir yapıdır. Ve elbette siyasi yapının, toplumsal/kültürel örgütlenme biçimlerinin bu özerk yapıya uyumlu bir hale getirilmesi.

 

   Çeşitli makalelerimizde ve kitaplarımızda ısrarla terörün neden bitmediğini daha doğrusu bitirilmek istenmediğini açıklamaya çalıştım. Konunun önemine binaen tekrar etmek istiyorum. Sürekli damlayan suyun mermeri bile delmesi gibi birileri bir şeyler anlayıncaya kadar da tekrar edeceğim.

 

    PKK terörü kolektif bir davranış biçimidir ve etnik/ideolojik motivasyonludur. Terör çözümlemesinde özelikle bu noktanın hatırda tutulmasında fayda var. PKK terör hareketini ve bununla mücadele konseptlerini ideolojik ve değerler bağlamında ele almak bizi sonuç getirici tespitlere götürür ve sağlıklı analizlere alt yapı yaratır.

 

  Terörle mücadele yöntem ve tekniklerini belirleyen siyasal elitlerin sahip olduğu ideolojik motivasyon da bu mücadelede öncelikli olarak belirleyicidir.

 

    İdeolojik/bilişsel analiz biçiminin terörün karakterinden dolayı yani herkesçe olumsuzlandığından hareketle geçersiz olduğunu düşünmek bireyin varoluşunu sağlayan sosyal ilişkiler ağının aynı “doğa” gibi değerlerden yoksun olduğunu iddia etmek gibidir. Oysa PKK terör örgütü gibi dünyanın en kanlı örgütünün varoluş gerekçesini açıklayan “bir” değil “pek çok” yaklaşımın literatürde yer alması üstelik bunların büyük bölümünün PKK’nın meşru bir zeminde ve meşru gerekçelerle kurulduğunu iddia etmesi sorunun ideolojik/bilişsel boyutunun bilinmesinin ne kadar önemli olduğunu bize gösterir.

 

    Bu analiz biçimi belki aktör odaklı olmasıyla eleştirilebilir. Fakat aktörlerin sistematik yapı içinde kurumlar arası ilişkilere sıkı sıkıya bağımlı olarak nihai safhaya geçtikleri malumdur. İlk dönemlerde kurumlar/sistem bağımlı bir eylemler örüntüsü ortaya konulurken zamanla bu sistem/kurumların dönüştürülmesi ideolojik/bilişsel açıklama yaklaşımını öne çıkarmamızı zorunlu kılmıştır.

 

    Terörle mücadelede sorumlu aktörlerin eylemlerini yönlendiren iç ve dış motivasyonları öncelikle sağlıklı tespit etmemiz ve buradan hareketle referans noktaları oluşturmamız gereklidir.

 

    Terörle mücadelede üzerinde ittifak edilmiş ve tartışılmayan yöntemler, düşünceler ve ön kabuller vardır. Bunları eksiklikte olsa şimdilik şöyle tasnifleyebiliriz:

 

    Terör örgütünün iç ve dış destek alanlarının her kimden gelirse gelsin engellenmesi ve bunun için bütün uluslararası örgütlerin/ mekanizmaların harekete geçirilmesi gerekir.

 

    Teröristin fiziki varlığının yanında toplumsal ve siyasi dayanak gibi koşullarının da yok edilmesi gerekir. Terör örgütü bir suç şebekesidir ve suç eylemini uygulamaya başlamadan önce tedbiri alınarak önlenmelidir. Bu ilkeden hareketle örneklendirecek olursak PKK terör örgütünün mensuplarının saldırması değil saldırmadan önleminin alınması işin doğası gereğidir.

 

 

    Terör örgütünün ülke içindeki mal, mülk, araç, gereç gibi lojistik destekleri yanında siyasi ve ideolojik alanlarda da başka bir deyişle terör örgütünün varlık gerekçesini her daim yeniden üreten ve meşru bir zemine oturtmaya çalışan siyasi/ideolojik dinamikleri de yok etmek gerekir. Tespitin önemine binaen tekrar ediyorum “baskı altına alınması” değil “yok edilmesi” zorunludur. Terör örgütünün propagandasına izin verilmemelidir. Bu konuda AB ve ABD örnek alınabilir.

 

    Terörle mücadele demokrasiye göre ayarlanmamalı aksine AB ve ABD’de olduğu gibi güvenlik demokrasinin önünde yer almalıdır. Çünkü güvenlik, demokrasinin öznesi olan “insan” için vardır. Demokrasinin varoluş şartı ortadan kalktıktan sonra demokrasinin bir anlamı yoktur.

 

    Terörle mücadelenin göz ardı edilmemesi gereken en önemli boyutu toplumsal boyuttur. Toplum PKK’nın yok edilmesi gereken bir terör örgütü olduğunu bilmeli, inanmalı ve bundan şüphe etmemelidir. Devlet elindeki bütün iletişim ve propaganda imkânları bunun için kullanmalıdır.

 

    Yukarıdaki mutabakat noktalarının bağlı olduğu merkezi uygulama zemini siyasi karar vericilerin sahip olduğu “inanç” ve “kararlılık”tır.

 

    Otuz yıldır terörle uğraşan bir ülke olarak Türkiye’nin mücadele biçiminin bu üzerinde evrensel mutabakat sağlanmış ilkelerle uyuşmadığı tespitini yaparak terörün niçin bitirilemediğinin ip ucunu verelim. Bu tespitim basit bir suçlama değil. Uygulamalara bir göz gezdirmek yeterlidir. Sonraki makalemizde de devletin PKK algısındaki çarpıklıktan kaynaklanan sorunlara genel hatlarıyla değineceğiz.

 

    2004 yılından itibaren PKK terör eyleminde hem artış olmuş hem de eylemlerinin yöntem ve taktiklerinde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Her dönem tedricen artış gösteren terör eylemleri karşısında hükümetin de terörle mücadelesini etkili bir şekilde artırması ve geliştirmesi beklenmiştir. Oysa PKK teröründeki istikrarlı, kararlı ve hedefe odaklı artışa karşın devletin de PKK’ya karşı aynı şekilde istikrarlı, kararlı ve hedefe odaklı mücadele stratejisi belirlemesi söz konusu olmamıştır.

 

    Üç ay önce merkezleri olan (Kuzey) Irak’tan gelen PKK’lılar, Yüksekova’nın Dağlıca bölgesindeki Yeşiltaş Karakolu’na saldırdı. PKK’lıların açtığı ateşte 8 asker şehit oldu, 16 asker de yaralandı. Bölgede çıkan çatışmalarda 18 PKK’lı öldürüldü. Dağlıca’da 21 Ekim 2007’de yine (Kuzey) Irak topraklarından gelen PKK’lıların 7 koldan saldırısı üzerine çıkan çatışmalarda 12 asker şehit olmuş, 16 asker yaralanmıştı. Çatışmalarda 32 PKK’lı öldürülmüştü.[1] Terörle mücadelede PKK’nın merkez üssünün yer aldığı Kuzey Irak’a askeri müdahale izni veren tezkerinin çıkarılması için işte bu 12 askerimizin şehit düşmesi gerekmiştir. Sadece en doğal hakkımız olan bir tezkereyi çıkarmamak için direnmek bir hükümet için ne anlama geliyordu? Üstelik bu tezkere izni çıktığında Barzani, “sınırı geçerseniz, savaş anlamına gelir, karşılık veririz” diye her zamanki gibi tehdit etmiş ve Başbakan da Barzani’yi PKK’ya yataklık etmekle suçlamıştı. PKK’nın terör saldırında şimdiye kadar hiç görülmemiş bir artış varken Barzani ile ilişkimizde bizi tehdit ettiğinden beri nasıl bir değişiklik olmuştur da vazgeçilmez ortak haline gelinmiştir? PKK artık Barzani’nin egemenliğindeki Kandil’de bulunmuyor mu? Veya PKK’ya olan bütün desteğini kesti mi?

 

    Önce şu tespitimizi yapalım, hükümet açısından “PKK terörünün bitirilmesi” söylemi bir amaç değil ama Türk kamuoyunu “oyalamaya” yönelik ve toplumun algısını biçimlendirme hedefli bir söylem olmuştur. Her yıl “yeni bir strateji”den, “bıçağın kemiğe dayandığından” bahsedilmiştir. Genelkurmay Başkanının da hükümetle “tam uyumlu” bir konuma gelmesiyle “Ergenekon” ve “derin devlet” gibi terörün artışını ve gerekçesini açıklama dönemi de böylece önemli ölçüde geride kalmıştır.

 

 

    PKK ile müzakerelerin bitmesi üzerine bitmeyen ama azalan terör saldırıları Suriye gibi dış dinamiklerin etkisiyle aniden artış göstermiştir. 2012 yılını final yılı ilan eden PKK terör örgütü Kürt açılımı ve müzakereler sonucu elde ettiği kazanımları şimdi kullanmaya başlamıştır.

 

        Neydi PKK’nın kazanımları?

 

    Bu kazanımlar Kürt Açılımı projesi doğrultusunda demokratikleşme adına yol kontrollerinin kaldırılması ile ülkenin her tarafına rahatlıkla sokulan bombalar ve ağır silahlardır. Bu silahlar bugün etkin bir şekilde askerlerimizin ve polislerimizin şehit edilmesinde, şehir merkezlerinde bombaların patlamasına kullanılıyor. İkincisi PKK ile müzakerelerin gereği olarak güvenlik güçlerinin, kelimenin tam anlamıyla, karakollardan dışarı çıkamayarak elinin kolunun bağlanmış olmasıdır. Bu süreçte de yüzlerce askerimiz “demokratikleşme” adına şehit oldu.

 

    Şimdi yeni strateji “tam saha pres”. Yani alan hakimiyeti. PKK’ya devredilen bölgede tekrar devlet egemenliğinin sağlanmaya çalışılması “tam saha pres” adıyla sözde terörle mücadelede “yeni strateji” olarak sunuluyor.

 

   

 

    Her yıl terörün bitirileceği ve sabırların taştığı yönündeki söylem ve birilerini tehdit eden retorik hükümet tarafından fütursuzca kullanıldı. Her saldırının ardından da terörün ve Kürt sorununun çözülmesi yönünde hükümetin “yeni strateji”si kamuoyuna açıklanır oldu. Hiçbir siyasi ve sivil kurum da bu karşılıksız ve sonrasında unutulan “yeni stratejileri” ve konuşmaların sonucunun ne olduğunu sorgulamadı. Ama şehitler gelmeye hep devam etti. Bir samimiyetsizliğe, iradesizliğe, kararsızlığa, hedefsizliğe yüzlerce gencimiz kurban edildi. Hesapları sorulamadı. Soracak bir muhalefet ve sivil toplum da söz konusu değil. Hükümetin bu “içi boş ve karşılıksız vaatlerini” tek tek sıralamaya gerek yok. Ama şunu hatırlatalım. Çok değil yedi ay önce hükümet terör ve Kürt sorunu karşısında yeni stratejisi konuşuluyordu. Bu stratejiyi hatırlatalım. Bu “yeni strateji” şu temele dayanıyordu: “Başbakan Erdoğan’ın söylemi, PKK ile mücadele ve Kürt sorununa çözüm bulma konusunda, taktiksel değil stratejik bir değişikliğe dayanıyor. Bu değişikliğin temel nedeni ise Ankara’nın açılım, Habur ve Oslo süreçleri gibi yollarla gösterdiği iyi niyetin karşılık bulması bir tarafa, istismar edilmesi. Bu girişimlerin, PKK tarafından devletin bir zaafı ve zayıflığı olarak okunması. Ankara’nın, bu çözüm arayışlarını sürdürürken bazen İmralı’dan, bazen Kandil’den, bazen parlamentonun içinden tehdit edilmesi.” PKK ile müzakere terör örgütü tarafından istismar edilerek devletin zayıflığı olarak okunduğu için vazgeçilmiş. Peki şimdi yoğun saldırıları karşısında ısrarla müzakereye davet edilen PKK bu durumda ne düşünmektedir? Bu açıkça bir çelişki değil midir? PKK karşısında yenilmişliğin ilanı değil mi? “Bir saatte Suriye’nin işini bitiririz” diyen bir hükümet, “Küresel ve bölgesel bir güç” olduğunu iddia eden bir siyasi iktidar nasıl oluyor da PKK’yı bitiremiyor ve müzakerelere başlayacağını söyleyerek yenilmişliğini ilan ediyor?

 

    “Yeni stratejiye” göre terör örgütünün dağdan indirilmesi için Barzani-Vaşington-Bağdat ile de sıkı ilişkiler geliştirilmiştir; “Ankara, PKK’yı dağdan indirmek, soruna bir çözüm bulmak amacıyla uzun süredir içeride ve uluslararası alanda çok yönlü bir altyapı çalışması yürütüyor. İçeride atılan adımların yanı sıra başta Kuzey Irak’ta Mesud Barzani yönetimi olmak üzere Washington ve Bağdat’ta yürütülen temaslarla güven ortamı oluşturma çabalarının olumlu bir altyapı hazırladığı söylenebilir.[2]

 

    Aslında bu yöntem yani "yeni strateji"ler sadece kamuoyuna yönelik bir psikolojik operasyondur. Burada yapılması gerekeni sağlıklı analiz yapmak için “olması gerekeni” ve “olanı” ortaya koymamız gerekir. Bir alan hakimiyeti kurarsınız bir de bunun karşısında nokta hareketi yaparsınız. “Terörün vatanı Kuzey Irak” Barzani korumasında Barzani’de Türkiye korumasında. Karayılan ve Örgütün diğer lider kadrosu Avrupa’da rahat rahat yaşamını sürdürmektedir. Karayılan Türkiye’den kimilerinin postacı kimilerinin “PKK mühibi” dediği gazetecilerle her zaman görüşürken Türkiye’nin istihbaratı bu terörist liderleri bulamamakta mıdır? Onlarca kampta beş bine yakın PKK’lı terörist yer alırken Barzani’nin AKP kongresine daveti başka söze hacet yok ki bu durumun onaylanması anlamına gelmektedir.

 

    Sonuç olarak; PKK’ya karşı “tam pres” olarak açıklanan “Yeni Strateji” yeni değildir. Diğer bütün “yeni stratejiler” gibi kamuoyunu oyalamaya yönelik psikolojik bir operasyondur. Güneydoğu’nun PKK’nın hâkimiyetine terk edildiğinin yani alan hâkimiyetinin PKK’nın eline geçtiğinin bir başka şekilde itirafıdır.

 

 

 

 

 

İkbâl VURUCU
ikbalvurucu2030@gmail.com

    _____________________________________

 

    [1] “PKK Dağlıca'da saldırı düzenledi: 8 şehit 19 yaralı!”, Milliyet, 20 Haziran 2012.
    [2]
Fikret Bila, “PKK ve Kürt sorununda yeni strateji”, Milliyet, 22 Mart 2012.

    YAYINLANDIĞI YER: http://www.gazete2023.com/kose-yazisi/2180/tam-saha-pres-terorle-mucadeleden-milletle-dalga-gecme-konseptine-2.html
 

 YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...   

MİLLİYETÇİ DÜŞÜNCENİN İMKANLARI

Yurttaşlık ve Kürtlerin Temsilcisi Nosyonu-İkbal VURUCU

ANAMUR ŞEHİDİNİ ACI İLE UĞURLADI

DİN ANLAYIŞIMIZ, DİN VE TERÖR

 

Yeni anayasa: Milletle sözleşme

AYDIN EKSİKLİĞİ-İKBAL VURUCU YAZDI...

“Turancılık değil Türk Dili Konuşan Ülkeler Birliği” !?

Ülkücü Proleterya

 

BOZKURT-BOZKURTLAR DİRİLİYOR/Belge-Dosya

TÜRK'ÜN İSLÂM TASAVVURU-PROF.DR.SÖNMEZ KUTLU

TÜRKÇE, TÜRK DİLİNİN DESTANI

Dini/Mistik Efsaneleri Türk Din Algısı Bakımından Okumak

 

Ankara'nın Göbeğinde Kandil Dağı mı Var ? BOZUK VE KÖTÜ DÜZEN
NAZIM PEKER: "TÜRK ÇİFTÇİSİ BORÇ EKİYOR, HACİZ BİÇİYOR" OKTAY SİNANOĞLU DİYE BİRİ!..

___________________________________________________

HABERLERİMİZ TOPLAM

Web Counter
Web Counter

DEFA OKUNMUŞTUR...

 

"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ

   

Başadön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]