ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BURAYI TIKLA ULAŞ..

 

 

ANKETLER VE AKP'LİLERİN KORKUSU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BURAYI TIKLA ULAŞ..

 

 

ANKETLER VE AKP'LİLERİN KORKUSU

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BU BÖLÜMDEN ULAŞ...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TIKLA...DAHA ÖNCE  YAYIMLANMIŞ TÜM MANŞET HABERLERE BU BÖLÜMDEN ULAŞ...

 

                 Köşe Yazarımız Atilla ÇİLİNGİR Yazdı...

 

        

 

NEDİR BU KIBRIS TÜRK’ÜNÜN ÇEKTİĞİ?

"Son Osmanlı Kıbrıs adasını terk ederken, adada boynu bükük kalan Kıbrıs Türk’ünün yüreğinde, adı ‘vatan sevgisi’ olan öylesine büyük bir hasret bıraktı ki! Yıllar boyunca, hiç vazgeçmediler hep biz Türk’üz dediler… Gözleri daima Toroslara baktı… Biliyorlardı ki! Özgürlük Güneşi oradan doğacak ve ilk pırıltılarıyla, Beşparmakları aydınlatacaktı… Ve öyle de oldu. Sadece doğan, özgürlük güneşi değildi. Temeli kan ve can bedeli ile atılan yepyeni bir devletin de doğuşu gerçekleşti... Adına K.K.T.C dediler, ‘Şehitlerimizin kefenine, Ay ile Yıldızı’ işlediler…’ Bu bizim öz varlığımızın göstergesi, adada; ayrı bir millet olmamızın simgesidir, işte bu bizim bayrağımızdır dediler. Vatanlarının dört bir yanını süslediler. Yetmedi; Beşparmaklara dağa, taşa kazıdılar. Gerekirse uğruna ölmek için yemin ettiler…’’

         (Yeni hazırladığım kitabımın içeriğinden… Kıbrıs Gazisi Atilla ÇİLİNGİR)

20.02.2011 tarihinde www.anamurunsesi.com yayımladı...


   NEDİR BU KIBRIS TÜRK’ÜNÜN ÇEKTİĞİ?

"Son Osmanlı Kıbrıs adasını terk ederken, adada boynu bükük kalan Kıbrıs Türk’ünün yüreğinde, adı ‘vatan sevgisi’ olan öylesine büyük bir hasret bıraktı ki! Yıllar boyunca, hiç vazgeçmediler hep biz Türk’üz dediler… Gözleri daima Toroslara baktı… Biliyorlardı ki! Özgürlük Güneşi oradan doğacak ve ilk pırıltılarıyla, Beşparmakları aydınlatacaktı… Ve öyle de oldu. Sadece doğan, özgürlük güneşi değildi. Temeli kan ve can bedeli ile atılan yepyeni bir devletin de doğuşu gerçekleşti... Adına K.K.T.C dediler, ‘Şehitlerimizin kefenine, Ay ile Yıldızı’ işlediler…’ Bu bizim öz varlığımızın göstergesi, adada; ayrı bir millet olmamızın simgesidir, işte bu bizim bayrağımızdır dediler. Vatanlarının dört bir yanını süslediler. Yetmedi; Beşparmaklara dağa, taşa kazıdılar. Gerekirse uğruna ölmek için yemin ettiler…’’

         (Yeni hazırladığım kitabımın içeriğinden… Kıbrıs Gazisi Atilla ÇİLİNGİR)

Kıbrıs adası var olduğundan beri pek çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve insanlık tarihinde daima önemli bir rol oynamıştır. Stratejik önemi nedeniyle, elinde bulunduran ülkeye, büyük avantajlar sağlamış ve bu nedenle de Akdeniz’de ki, uluslar arası sularda ve orta doğunun petrol yataklarında v.d enerji kaynaklarında, söz sahibi olmak isteyen ülkelerin gözü kulağı daima Kıbrıs adasında olmuştur…

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de; bu önemli ulaşım yolu (ünlü ipek yolu) Osmanlının egemenlik sınırları içerisine alınması için ada fetih edilmiştir…

Tam 307 yıl boyunca adada, Osmanlının hakkı, hukuku gözeten ve her alanda medeniyeti esas alan uygulamaları görülmüştür. Tam üç asır boyunca Osmanlı hükümranlığında kalan ada da, Ne Rumlar, ne de diğer azınlıklar, hiçbir konuda baskı görmemiş ve asimile edilmemiştir. Tam tersine adada ki bu azınlıkların hakkı ve hukuku daima en üst seviyede korunmuş ve adaletli bir muamele görmüştür…

Ancak, birinci dünya savaşını müteakiben, adaya İngilizler tarafından ve tek taraflı olarak el konulmasını müteakiben, ada tarihinin son 50 yılına baktığımız da, Kıbrıs’ta çok farklı bir tarihi süreç yaşanmıştır. Bu sürecin, bir de adı vardır:

‘’ Türk’ün Kıbrıs adasındaki tüm kazanımlarının ve varlığının yok edilmesi…’’ İşte Kıbrıs Türk’ünün tüm yaşadıkları acılar ve mağduriyetler bu süreçle birlikte başlamıştır…

Onlar; Rumlar tarafından, sanki o toprakların sahibi değillermiş gibi yok sayılmışlar. Adada ki tüm kazanımları, yaşam hakları, mal varlıkları görmezden gelinmiş ve sanki tarihin bir dönemine damgasını vuran hakkı, hukuku ve medeniyeti getiren Osmanlının torunları değillermişçesine muamele görmüşlerdir…

Topyekûn yok edilmek istenmişler, her türlü insanlık dışı muamelelere tabi olmuşlar, evleri yakılmış, yıkılmış, mal varlıklarına el konulmuş, defalarca göç edip, yıllarca bozkırlarda ovalarda yaşamışlardır! Kıbrıs’ta değil yaşamaları, nefes almaları dahi engellenmiştir!

Rumların yapmış oldukları tüm bu insanlık ayıplarına tüm dünya sessiz kalırken! Onlar asla pes etmemişler, Türk’üz bu ada parçasında Türk olarak doğduk, Türk olarak yaşayacağız andına bağlı kalarak, o acılı yıllarda ki, mücadelelerini başarıyla sürdürmüşler ve şanlı bir direniş sergilemişlerdir…

Bu onurlu mücadelelerinde yanlarında daima anavatan Türkiye vardı ve sadece Türk Milletine güvendiler, özgürlüklerine kavuşacakları o günü sabırla ve büyük bir umutla beklediler… Bu uğurda şehitler verdiler, ama asla Rum-Yunan ikilisine diz çökmediler…

20 Temmuz 1974 onların özgürlüğünün doğuş günü oldu… Sonunda kazanmışlardı işte, özgürdüler… Anavatan’ın gözbebeği olan Mehmetçikler, onları bekleyen Mücahitlerle birlikteydiler… Ellerinde ay yıldızlı bayraklar, gönüllerinde vatan sevgisi ile dolu duygular ve özgürlüğe kavuşmanın, zaferin çığlıkları ile dolan yepyeni bir vatan yarattılar…

Ne de güzel başlamıştı o yıllarda her şey… Özlemi çekilen özgürlüğün doldurduğu, geleceğe olan güveni ve inancı yansıtan o güzel günler…

Özgürdüler, yaşam hakları güven içerisindeydi… Anavatan Türkiye’nin yasal garantörlük hakkının koruması içerisindeydiler… Hudut boylarında, vatanını koruyacağına dair yemin eden, Mehmetçiğin ve Mücahidin o gür ve korkusuz sesleri duyuluyordu artık…

Şimdi vatan bellenen bu toprakları geliştirmeye ve yüceltmeye gelmişti sıra… Bu noktada da yalnız değildiler. Türkiye ve Türk Milleti yine her şeyi ile yanlarında, yanı başındaydı…

Ve yıllar boyunca, Anavatanları Türkiye ne dediyse onu yaptılar!

Onlar; ata yadigârı Kıbrıs’ta, aynı zamanda Türkiye’nin ön cephesini savunan, o gazi toprakların, Serdarlığını da üstlendiler...

Kıbrıs Türk Halkı olarak, ada tarihi boyunca; yüce Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası olduklarını savundular ve bu önemli niteliğin haklı gururunu yaşadılar…

Yukarıda sıralamış olduğum ve Kıbrıs Türk’ünün ada ki yaşam süreçlerinin başladığı yıllardan bugüne değin, değişen hiçbir şey yoktur.

Onlar günümüzde de aynı duygu ve düşünce birlikteliğini taşıyan kardeşlerimizin ezici bir çoğunluğu ile aynı niteliklere sahip olup, Türk Milletinin vatanına olan benzer sevdası ile dopdolu, 27 yıldır yaşayan K.K.T.C devletinin varlığını savunmaya devam etmektedirler…

Değerli Okurlarım,

Kıbrıs Milli Davamızla tanıştığımda 22 yaşında gencecik bir teğmendim. Ata yadigârı vatan toprağımız Kıbrıs’ta görev yapmak için defalarca dilekçe verdim olmadı… Ama Allahın büyük bir lütfu gerçekleşti ve bu defa, Kıbrıs’ta kardeşlerimizin yaşam ve var oluş hakkı için kendimi savaşın içinde buldum…

37 yıldır kan ve can bağımızla tanıdığım, O Kahraman ve Mücahit Kıbrıs Türk’ünün mücadelesinin, 1974 sonrasında yaşananlarına yakinen tanıklık ettim…

Onların her yaşadığı önemli olayı, yakinen takip ettim. Onlarla birlikte yaşadım, o topraklarda yıllarca görev yaptım, yetmedi aynı kimliği taşıyan yurttaşı oldum…

Ve öyle bir en geldi ki! Yıllar önce birlikte omuz, omuza savaştığım o kahraman kardeşlerimin içerisinden çok aykırı ve farklı sesler duyulmaya başladığında sene 1985’i gösteriyordu! Savaştan sonra görevli olarak geldiğim vatanımda, K.K.T.C’de, o yıl ilk kez milletvekili seçimi yapılacaktı… Kurucu meclis göreve geleli 2 yıl olmuştu ve demokrasinin gereğince artık seçim zamanıydı…

İşte o yılın 12 Mayısında Lefkoşa’daki görev yerime giderken, Küçük Kaymaklıda ki, mezarlığın duvarına, yazılan o yazıyı okuduğumda bir an ne yapacağımı şaşırmış ve acaba yanlış bölgede miyim? Diye etrafıma bakmıştım!

Duvarın üzerinde kırmızı renkle aynen şöyle yazıyordu: ‘’Faşist ordu dışarı...’’ Önce çok şaşırdım! Bu topraklarda, Türk ordusundan başka bir ordu yoktu ki! Gözlerime inanamadım, ne yapacağımı şaşırdım ama o görüntüyü ömrümce unutamadım… 1974 yılının o zafer günlerinden sonra böyle bir yazıyı, uğruna savaştığımız o topraklarda okumak, bana inanılmaz bir acı vermişti… Bir an bu vatan uğruna seve, seve hayatlarını feda eden şehitlerimiz aklıma geldi, üzüntümden nefes alamadım, kahroldum…

Sonra görev yerime katılıp da, görevi devredecek arkadaşımdan, o yazıyı yazanların kimler olduğunu belirten yanıtı aldığım o günden sonrasında hep şunu düşündüm! Ya bir gün bu yazıyı yazma cüretini gösterenler, gün gelirde bu yazdıklarını yüksek sesle telaffuz ederler ve Güney’de yaşayanlarla iş birliği içerisine girerlerse, orada neler yaşanır?

O günlerden bugünlere tam 26 yıl geçti… Bu çeyrek asır içerisinde, dünyada pek çok şey değişti…

Kimi ülkeler, kimi rejimler, kimi liderler ve kimi görüşler… Her şey öylesine değişti ki! Pek tabiidir ki Kıbrıs adasında da çok şeyler değişti! 20 Temmuz 1974 de yani Kıbrıs Türk Halkının özgürlüğüne kavuştuğu o yılda doğanlar, bugün 37 yaşına geldi… O Zafer gününü yaşatanların pek çoğu hayata veda etti! Hayatta olup da o zafer günlerini birlikte yaşadığımız kardeşlerimizin pek çoğunun görüşleri de değişti! Ama bu da normal değil mi? Kimilerine göre yaşadığımız zamanın gerekleri de değişti! Artık vatan, millet ve bayrak kavramlarını savunanlara, statükocu deniyor! Çünkü özgürlüğün simgesi olan o özel nitelikler, kimilerine bir anlam ifade etmiyor!

Her şey öylesine değişti ki! Gün geldi, bağımsızlık uğruna savaşan, evlatlarını bu uğurda feda eden Kıbrıs Türk Halkının Cumhurbaşkanı makamında oturan o kişi; günü geldi: ‘’Egemenlik uğruna ölünecek Leyla değildir!’’ Diyerek, Kıbrıs Türk Halkının egemenlik hakkından vazgeçivermiş, tek egemenlik, tek devlet, tek millet olmaya evet demişti!

Dedim ya! Ada da her şey çok değişti ve çok gelişti!

Demokrasinin ve gelişmişliğin gereği olarak, eleştirilmeyen konu, tenkit edilmeyen kişi ve olgu kalmadı artık! 26 yıl önce Küçük Kaymaklı mezarlığının duvarlarına yazılan o üzücü yazının daha beterleri; günümüzde pankartlara yazı olup taşınıyorlar, ‘Şehitlerimizin’ adını taşıyan meydanlarda, caddelerde şimdi!

Kimileri şimdilerde 2 Mart 2011 de aynı hezeyanı yaşamanın planlarını yapmaktaymışlar!

Dedim ya! Ata yadigârı topraklarımız ve Kıbrıs Türk’ünün yaşam hakkı için Mücahitlerimizle birlikte omuz, omuza savaştığımız Kıbrıs’ta, çok şeyler değişti!

Ama Kıbrıs’ta değişmeyen tek bir şey kaldı!

O da; Kıbrıs Türk Halkının yaşam hakkının görmezden gelinmesi! 1878 yılından beri bitmeyen acıları, görmezden gelinen insanlık ayıpları ve bu ayıpları yaşayan Kıbrıs Türk Halkının adada ki tarihsel ve hukuksal tüm kazanımları…

Kıbrıs konusunun müzakere masasına getirildiği 1968 yılından bugüne kadar geçen süreçte, her defasında Kıbrıs Türk’ü ödün verdi, yetmedi! Daha vereceksin dediler! Her defasında ona hiç sormadılar! Sen ne istiyorsun demediler!

Daima kimi siyasilerin tercihleri ve dünya devletlerinin dayattıklarını gördüler ve istediler! Kıbrıs müzakerelerinin tümüne, Rumların isteklerine göre yön verdiler ve yönlendirdiler! Sanki Kıbrıs Türk’ünün söyleyeceği hiçbir sözü yokmuşçasına hareket ettiler! Öyle bir an geldi ki! Bir plan ürettiler! Adına Annan dediler. Bu plan ile halkın gözünü öylesine kamaştırdılar ki!

Oylama günü geldiğinde; kendi kurdukları devleti ortadan kaldırılması için Kıbrıs Türk’üne evet bile dedirttiler!

37 yıldan beri Kıbrıs Milli Davamızı yakinen takip eden, ‘O Gazi Topraklarda’ vatan ve vazife uğruna savaşan, sonrasında 21 yıldan beri elimde kalem yazdığım kitaplarım ve güncel makalelerimle, türlü toplantılarda ki söylemlerimle; bu milli davamızı savunan bir yurttaş olarak, günümüze baktığımda! Ne acıdır ki söyleyebileceğim bir tek şey var ki, o da şudur:

    ‘’ Nedir Bu Kıbrıs Türk’ünün Çektiği? ‘’

Gerçekten de nedir? Asırlardan beri verilen bu mücadelede, geldikleri nokta nedir?

Doğup büyüdükleri ve vatan belledikleri o topraklarda; hala verdikleri yaşam kavgası neden yeteri kadar ses getirmemekte ve yanıt bulamamaktadır?

Son 8 yıldan beri Kıbrıs Türk Halkının üzerine oynanan oyunlara neden müsaade edilmektedir?

Kıbrıs Milli Davamızda; Anavatan, Yavru vatan birlikteliğinin koparılamaz tarihi ve kardeşlik bağlarını aşındırmak adına sergilenen/tezgâhlanan tehlikeli oyunlara, o kabul edilemez sloganlara dikkat edilmelidir, müsaade edilmemelidir!

‘’ Müzakerelerde Türkiye’nin sonsuza kadar beklemeyeceği’’ ifadesi ile ortaya çıkan, K.K.T.C’nin tanınması yönündeki politikamız; adada Türkiye’ye karşı dile getirilen akıl almaz söylemler ve Anavatan’dan verilecek kırıcı ve baskıcı yanıtları ile bir anda Kıbrıs’ın elimizden kayıp gitmesine neden olabilir! Zira uluslar arası arenadaki bilinen devletler ve Rum-Yunan ikilisi böylesine bir zafiyeti dört gözle beklemektedirler!

Dedim ya, nedir bu Kıbrıs Türk’ünün çektiği?

Özgürlükleri uğruna, direndiler, mücadele ettiler, savaştılar, şehitler verdiler, Türkiye ne dediyse onu yaptılar ve sadece bir tek şey istediler!

Kıbrıs adasında; insanlık dışı ambargoların olmadığı, insanca yaşam hakkı!

Onlar; sadece insanca yaşamak ve bu insanca yaşam hakkını, evlatlarına da miras bırakabilmek için hala mücadeleye devam ediyorlar!

Sadece son 55 yıla bakarak bir kez daha soruyorum?

‘’ Nedir Bu Kıbrıs Türk’ünün Çektiği? ‘’

Aslında bu çektiklerini hiç de hak etmediler!

Çünkü onlar hep Anavatan Türkiye dediler!

Bu kritik dönemde; Anavatan - Yavru vatan birlikteliğinin güçlü bağlarının, tüm dünyaya gösterilmesi zamanıdır şimdi…

 

 

Atilla ÇİLİNGİR
acilingir@atillacilingir.com
20 Şubat 2011

______________________________________________

  BU YAZI/HABERE YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...

HABERLERİMİZ TOPLAM

DEFA OKUNMUŞTUR...

"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ

   

Başadön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]