Yazarımız
Osman ERENALP
Yazdı... www.anamurunsesi.com
yayımladı...
5 Aralık Aşure Günü; artık, Kâbe
Revaklarının yok edilişiyle de anılacak...
“İKİ CİHAN BEDBAHTI - KİM REVAK YIKAR
İSE”
“5
Aralık” takvim yapraklarında şu
önemli olaylara anılmakta.
5 Aralık 2011- Muharrem ayının
onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem
ay’ı, Kur’an-ı Kerimde, kıymet verilen
dört aydan biridir. Aşûre gününü tâzim
etmek sünnettir. Bu güne aşûre denmesi,
Muharrem ayının âşiri, yani onuncu günü
olması ve başka bir rivayete göre de on
Peygambere on Mucizenin ihsan edildiği
için aşûre denmiştir.
1492 - Kristof Kolomb’un,
Haiti'yi keşfetmesi.
1755 - Nuruosmaniye
Camiinin açılışı....
05.12.2011 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı.
“İKİ
CİHAN BEDBAHTI - KİM REVAK YIKAR İSE”
“5 Aralık”
takvim yapraklarında şu önemli
olaylara anılmakta.
5 Aralık 2011- Muharrem ayının
onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem
ay’ı, Kur’an-ı Kerimde, kıymet verilen
dört aydan biridir. Aşûre gününü tâzim
etmek sünnettir. Bu güne aşûre denmesi,
Muharrem ayının âşiri, yani onuncu günü
olması ve başka bir rivayete göre de on
Peygambere on Mucizenin ihsan edildiği
için aşûre denmiştir.
1492 - Kristof Kolomb’un,
Haiti'yi keşfetmesi.
1755 - Nuruosmaniye
Camiinin açılışı.
1920 - TBMM'de "Anadolu ve Rumeli
Müdafaai Hukuk Grubu" kurulmasın;
Mustafa Kemal grup başkanlığına
seçilmesi.
1927 - Cumhuriyet döneminin ilk
kâğıt paralarının tedavüle çıkması. (1,
5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 liralık 7
ayrı değerde çıkarılan banknotlar eski
Türkçe ve Fransızca bastırıldı)
1933 - ABD'de 14 yıl devam eden
içki yasağının kaldırılması.
1934 - Türkiye'de kadınlara
milletvekili seçme ve seçilme hakkı
tanıyan kanun kabul edilmesi.
1941 - İngiltere’nin, Finlandiya,
Macaristan ve Romanya'ya savaş ilan
etmesi.
1942 - Erbaa ve Niksar depremi
500 ölü.
5 Ararlık- Aşure Günü artık Kâbe
revaklarının yok edilişiyle de anılacak.
Suud Kralı emretmiş. Tavaf alanı
genişletilecek. Gerçekte kendileri için
darlık sebebi olan Osmanlı eseri
revakların izleri silinecekmiş, Bir
müdahale olmazsa ilk kazma 5 Aralıkta.
Peki, bizim tepkimiz ne bun? İstanbul’a
mı, Ankara’ya mı, Konya’ya mı taşınsın o
konuşuluyor. Ona da müsaade çıkarsa tabi
kral hazretlerinden. Hz peygamberin
kabrini yok etmeye de yeltenmişlerdi bir
dönem Vehhabi mezhebine mensup Suud
ailesi. Bir Atatürk vardı o zaman.
Şanına yakışır duruş gösterdi buna karşı
durdular yerlerinde. O duruş yok bugün
ne yazık ki (*)
Revaklar 1590’da Kanuni’nin emriyle
Mimar Sinan’ın Türk üslubunda, Mimar
Mehmet Ağa’ya yaptırılmış. Beytullaha
saygıdan alçak tutulmuş 500 kadar küçük
kubbeden oluşmakta. Osmanlı revakları’
olarak bilinmekte o gün bugün.
Görmeye tahammülleri yok demek ki. Bir
diğer Osmanlı eseri Ecyad kalesi de
yıkılıp yerine otel dikilmişti bilindiği
gibi. Bir tepki yok görüldü ki revaklara
geldi sıra. O da tamamlansın Medine tren
istasyonunun işini bitirmek kolay bu
kadar olduktan sonra. Osmanlıyı borç
batağına iten bin bir zahmetle yapılan
Hicaz demiryolundan eser bırakılmadı
zaten. Türk milletinin Kâbe’yi
kucaklayan kolları kapanacak iz eser
kalmayacak Kâbe civarında Hicaz
bölgesinde böyle böyle.
Ehlisünnet yerine İngiliz menfaatine
uygun Vehhabilik icat ettiler geçen
asrın başında Suud kabilesi.
Kabristan yıktılar “inancımızın
gereği” diyerek. Peygamberimizin
kabrine gelip dayandılar. Atatürk bir
fermandı bunu duyunca. “Din bizden
sorulur” diyenlerle “Atatürk
bizden sorulur” diyenlerin çekişmesi
yüzünden gün yüzüne çıkarılamadı henüz o
tarihi vesika. İki taraf da Atatürk’e
yakıştıramadılar bunu galiba. Bir kısım
Müslüman Türk milleti nezdinde itibar
kazanmalarından korktular bu
davranışıyla. Bir kısmı da
Atatürkçülüklerini sorgulamak zorunda
kalacakları için.
Revakların yıkılması fikri Özal
zamanında da gündeme gelmişti.
Caydırılmıştı o zaman bir biçimde. İzin
çıktı şimdilerde demek ki. Bir Allahın
kulu (abdAllah) da çıkıp bu hususta bir
cümle etmediğine göre.
Suudiler hicaz bölgesinde Türk izlerini
siliyorlar bir bir görülüğü gibi.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkenti
Ankara’ya siftahları yok daha bu şeyh
efendilerin. Uçan saraylarla İstanbul’a
geliyor Dolmabahçe’de ağırlanıyorlar
geldiklerinde. Devlet ricalimiz de razı
oluyorlar buna. İlişkilerimizin
bozulmasın. Döviz bırakacaklar,
ekonomimiz rahatlayacak diyerek. Bir o
değil İran Cumhurbaşkanı Ahmed-i Necat’ı
da böyle ağırlamışlardı..
Her şey planlı şekilde devam ediyor
görüldüğü gibi. Hiçbiri sehven,
bilinçsizce değil bütün bunların.
Hafızamız zayıf nasıl olsa. Birkaç aylık
hepsi o kadar. Biri “hazmettiriliyor”
diğerine geliyor sıra. Asrın icadı,
batının “aptal kutusu” dediği
aletten var nasıl olsa her evde.
“Paket yaşam”, “kiralık kafa”
hazmettire hazmettire pekâlâ toplum
hazırlanabiliyor buna. Bakalım nereye
kadar?
Kriz
eşittir fırsat
Başkent Büyükşehir belediye başkanımız
da Hacıbayram cami etrafına
yerleştiririm diyor. Belki Ümmeti
Muhammeddin gönlünü kazanmak adına.
Belki gaz alma adına. Belki de Arap
turisti çekeriz düşüncesiyle. Bunu
bilemiyoruz. Ancak başkan bunu hep
yapıyor. 4. Kez seçim kazandırabilir
bakarsın bu adım. Seçilene değil seçen
bak sen.
Hicazda Türk izine tahammülü olmayan
Hacıbayramdaki revakı görmeye gelir mi
onu da zaman gösterir o gün gelirse
şayet.
Özetle: Bütün bunların anlamı beş
asırdır yerinde duran revakların
sökülmesini kabullendik demektir.
Bizim aklımız Filistin’de, Gazze’de,
Ramallah’da, Somali’de olsun Suudi din
kardeşlerimizinki Türk Osmanlı
eserlerinin izini silmekte.
Van-Erciş depreminde de seslerini
duymadık. Bir talep dahi olmadan
Azerbaycan iki uçak dolusu yardım
indirdi. Güney Kore, Japonya yine
öylesine. Arap âleminden bir “geçmiş
olsun” bile duyamadık.
Sıfır problemli komşuluk hedefli
siyasetimizin adı da konmuştu bilindiği
gibi.
“Kazan- kazan”
Bizim mi anlamamız zayıf, başkaları mı
feraset sahibi kazanç sepetimizde neler
var bilemedik doğrusu bu siyasetle.
Yunus Emre’yle noktalayalım.
Bir “gönlünü” alarak. Bizi
bağışlaması dileği ile,
"Gönül Çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı,
Kim “revak” yıkar ise. "
__________________
(*)
Suudiler 1926 yılında kendi
sınırları içindeki tüm mezarlıkları
yıkma kararı alır. Hz. Muhammed'in
mezarının da buna dâhil. Ancak Atatürk
öyle bir telgraf çeker ki, Suudiler
mezarın tek taşına dokunamazlar.
Prof Dr. Nevzat
YALÇINTAŞ'ın anekdotunu
Can Ataklı
köşesinden şöyle aktarıyor:
TEK TAŞINA
DOKUNURSANIZ ORDUMU GÖNDERİRİM
Prof. Nevzat YALÇINTAŞ “Suudiler 1926
yılında sınırları içinde tüm
mezarlıkları yıkıyorlardı. Atatürk
sıranın Hazreti Muhammed’in kabrine
geldiğini öğrenince bir telgraf çekerek,
Eğer bir tek taşına bile dokunursanız
ordumu aşağı gönderirim’ demişti. Bunun
üzerine Suudiler Hazreti Muhammedin
kabrine dokunamamıştı. Ama bu telgraf
yok edildi” dedi.
Atatürk olmasa bugün Hazreti Muhammed’in
mezarı da olmayacaktı.
O BELGE NASIL
ORTAYA ÇIKTI?
YALÇINTAŞ onu da anlatıyor:
“(Dışişlerinde Bakanlık arşivini
araştıran) Münir Bey aradı. Çok ilginç
bir belge bulduğunu, bunu getirip
göstermesi gerektiğini söyledi. O sırada
benim çalıştığım başbakanlık binası ile
dışişleri binası aynı yerde. Hemen
atlayıp geldi. Çok heyecanlıydı.”
Prof. YALÇINTAŞ, Münir Beyin gösterdiği
belgeye baktığında çok şaşırdığını
belirterek şöyle devam etti: “Belge
bir telgraf metniydi. Henüz yeni kurulan
Suudi devletinin kralına gönderilmişti.
Telgrafta ‘Hazreti Muhammed’in mezarının
yıkılacağını derin üzüntü içinde
öğrendim. Bu kutsal emanete asla
dokunamazsınız. Bir tek taşının bile
zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya
gönderirim’ anlamına gelen cümleler
vardı.”
ZAMANINDA
FAHRETTİN PAŞA MEZARI TERK ETMEMİŞ
YALÇINTAŞ, burada Hazreti Muhammed'in
mezarı ile ilgili kısa bir detay
anlattı. İngiliz işgali sırasında
komutan olan Fahrettin Paşa’nın kabri
terk etmemek için uzun süre direndiğini,
aç kaldıklarını bu nedenle çekirge
yiyerek beslendiklerini, sonunda
İngilizlerin hiçbir şekilde
dokunmamaları kaydıyla Hazreti
Muhammed’in mezarını terk ettiklerini
ancak kutsal emanetleri de yanlarına
aldıklarını söyledi.
BELGEYİ
AÇIKLAMAMIŞLAR
Şimdi gelelim belgenin bulunmasından
sonraki gelişmelere, çünkü vahim ve
ilginç olan bu: Nevzat YALÇINTAŞ’ın
anlattığına göre Münir Bey belgeyi önce
bir üst amirine götürüyor. Belge oradan
daha yukarı taşınıyor. Sonunda müsteşara
oradan da Bakan İlter TÜRKMEN’e geliyor.
Tabii Evren Başkanlığındaki Milli
Güvenlik Konseyi’nin de haberi oluyor.
Sorun şu: Bu belge ne yapılacak? Dönemin
Atatürkçü komutanları ve onların
emrindeki bürokrasi bu belgenin
açıklanmasını istemiyor. Ancak belge de
ortaya çıkmış bir kere. Sonunda o
dönemde yazılan ve şimdi kitapçılarda
tek nüshası bile kalmayan bir Atatürk
kitabının içine, hiçbir anons yapılmadan
konuyor.
Kısacası konu adeta kapatılıyor, sadece
o tuğla gibi kalın kitabı sonuna kadar
okuyanların dikkatini çekecek biçimde
“zevahiri kurtarmak” adına konuyor.
Peki, bu belge şimdi nerede? Kimin
koruması altında? Bu da bilinmiyor.
Bilinen tek şey, Atatürk’ün İslam
âleminin peygamberi Hazreti Muhammed’in
mezarının ortadan kaldırılmasını
önlemesi herkesten saklanıyor.
Hazreti Muhammed 571 yılında doğdu 632
yılında vefat etti. Peygamberimiz
Medine’de oturduğu evde toprağa verildi.
Bu mezar bugün dünyanın en büyük camisi
olan Mescidi Nebevi’nin içinde.
Mescidi Nebevi, Hazreti Muhammed’in
Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra
ilk namaz kıldığı yer. Hazreti Muhammed,
Medine’de oturduğu evin hemen yanına
kentin ilk mescidini inşa ettirmişti. Bu
mescit geçen yıllar içinde defalarca
yenilendi. Bugün 600 bin kişinin aynı
anda namaz kılabildiği Mescidi
Nebevi’nin korumasını çok uzun yıllar
Osmanlı askeri yapmıştı.
Arabistan’da mezar âdeti yoktur. Ölüler
herhangi bir yerde toprağa verilir,
üzerine belirleyici bir şey konmaz. Bu
nedenle sadece Hazreti Muhammed’in mezar
yeri ile ilgili bilgi vardır. O’nun
dışındaki İslam büyüklerinin
mezarlarının yeri bilinmez. Bir süre
önce Hazreti Muhammed'in annesine ait
olduğu ileri sürülen bir mezar ortaya
çıkarılmıştı. Ancak Suudi yönetimi bu
mezarı da ortadan kaldırmış ve yerine
otopark yapmıştı.
Atatürk’ün müdahalesi olmasa Suudiler,
Mescidi Nebevinin hemen dibindeki
Hazreti Muhammed’in mezarını da tamamen
ortadan kaldıracaktı. Nitekim Hazreti
Muhammed’le aynı yere defnedildikleri
bilinen Sahabe’nin önde gelen
isimlerinin mezar yerleri bugün
dümdüzdür.
Not:
“5 Aralık” deprem sonrası
Van’da eğitimin başlama tarihi de
olacaktı ki o da yer alamayacak takvim
yapraklarında. Bakanın açıklaması o
yönde.
Osman ERENALP
Ankara-04 Aralık 2011
Tel-Cep: 0 505 663 1620
_______________________________________________________
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
____________________*********__________________________
“1.TAŞELİ KÜLTÜR SOHBETLERİ” ÖNCESİ-Mehmet
ŞAHİNCİLEROĞLU Yazdı...
___________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ