www.anamurunsesi.com
yayımladı...
"Köşe yazarımız İsmail Hakkı CENGİZ
Diyarbakır'da yaşananların öncesini,
sonrasını, medyanın tutumunu
değerlendirdi...”
GÖZLER VE ZİHİNLER AÇILIYOR MU?
“Nevruz”
günü, Diyarbakır’da bir “harekât”
oldu...
Yüzbinlerin katıldığı bir “harekât”!
Müthiş coşkulu!
“Kardeşlik”, “Barış”, Sevinç
çığlıkları ve “Silahlara veda"
sedalarıyla...
AKP’de de, PKK’da da “zafer
sarhoşluğu” zirvede, “Memnuniyet”
derindeydi! Pazarlık ve alışveriş
tamamdı sanki!
27.03.2013 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı...
GÖZLER
VE ZİHİNLER AÇILIYOR MU?
“Nevruz” günü, Diyarbakır’da bir
“harekât” oldu...
Yüzbinlerin katıldığı bir “harekât”!
Müthiş coşkulu!
“Kardeşlik”,
“Barış”,
Sevinç çığlıkları ve “Silahlara veda"
sedalarıyla...
AKP’de de, PKK’da da “zafer
sarhoşluğu” zirvede, “Memnuniyet”
derindeydi! Pazarlık ve alışveriş
tamamdı sanki!
Her ne kadar, İçişleri Bakanı, “terör
örgütü lideri ve PKK simgelerinin
teşhirinin suç olduğunu” söylediyse
de kulak asma! Çünkü ne o gün bir
müdahale söz konusuydu, ne de bundan
sonra hesap sorulması mümkün gözüküyor!
Başbakan da manzaranın memnuniyet verici
olduğunu söylüyor...
Dili söylüyor ama yüz hatları, gözleri
aynı memnuniyeti gösteremiyor...
Çehresine kaygı hâkim... “Bayrağın
olmaması provokatif bir harekettir”
diyerek küçük de olsa
memnuniyetsizliğini millete duyurma
ihtiyacı hissediyor.
Medya
allayıp-pulluyor, cilalıyor...
Manşetlerden, ekranlardan bal damlıyor,
bayrağın olmadığı üzerinde durulmuyor,
gözden kaçırılıyor...
Peki, millet bunu yutuyor, gözden
kaçırıyor mu?
Yüzbinlerce pankart, afiş, resim, flama,
bayrak içinde bitane Türk Bayrağı yok,
Atatürk’ü zaten hiç arama!
Adı kutlama-kucaklaşma,
barışma-bütünleşme...
“Bayrağın
olmadığı yerde bütünleşmenin nasıl
olacağı?” suali kimsenin gözünden
kaçmıyor!
İçten içe bir öfke yükseliyor...
Diyarbakır’daki “Nevruz kutlaması”
o kadar önemli ki, sevinenler de,
öfkelenenler de günlerce konuşacak...
Elbette kızgınlık duyanlar daha fazla...
Muhtemelen öfke gittikçe
yükselecek...Kime? Bu “süreç”in
mimarlarına... İktidara...
Bu yükselecek öfkenin önünü kesmek,
“Nevruz kutlaması”nı gündemden
düşürmek lâzım!
Sağ olsun, Amerika ve İsrail imdada
yetişiyor.
Üç
senedir direnen Netanyahu,“özür”
dileyiveriyor, yahu! Ne vakit? İşte tam
bu Nevruz’daki kalabalığı, bayrağın
olmamasını konuştuğumuz, tartıştığımız
vakit!
Ama milletin gözünden o da kaçmıyor...
Sokaktaki, internetteki vatandaş, blog
yazarları oynanan oyunu gayet iyi
görüyor ve tepkilerini dile getiriyor.
Bir şey daha gözden kaçmıyor: Bu
“özür”den sonra İsrail’in bir
haltlar çevireceği şüphesi...İnternet
ortamında, köşe yazılarında bu da dile
getiriliyor.
Nitekim “özür”ün hemen ardından,
İsrail’in Suriye’de bir hedefi vurduğu
haberi geliyor.
İşte, Milliyet’teki o haberle ilgili
olarak bazı vatandaş yorumları:
“Biz
de bayram değil, seyran değil “İsrail
neden elimizi öptü” diyorduk. Demek
İsrail ve Türkiye beraber Suriye
üzerinde baskı kuracaklar.”
realask, 24/03/13
“Vallahi, normal vatandaş, ‘sözde
uzman’lardan gelişmeleri daha iyi analiz
ediyor! Herkes buradan daha dün bağırdı;
‘İsrail özrü diledi, Türkiye destek
versin diye, Suriye’yi vuracak’ diye!”
kutsa36,
24/03/13
Gözler ve zihinler gittikçe açılıyor!
x x x x x x x x
x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x
x x
‘BÖLÜCÜBAŞI’NDAN, ‘BÜTÜNLEŞTİRİCİ’
ÇAĞRI: RÜYAM
Çok şaşırtıcı... İnsan gözlerine,
kulaklarına inanamıyor!
35 yıldır, “ülkeyi bölmeye çalışıyor”
diye bildiğimiz Abdullah Öcalan, ülke
bütünlüğünün, “üniter”yapımızın
kaynağı, temel çıkış noktası olan
“Misak-ı Millî”ye sarıldı.
Dahası; “Misak-i Milli'ye aykırı
olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve
Irak’ta ağır sorunlar ve çatışmalar
içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri,
Türkmenleri, Asurileri ve Arapları
birleşik bir ‘Milli Dayanışma ve
Barış Konferansı’ temelinde kendi
gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye
ve kararlaşmaya çağırıyorum.” dedi!
Bu davetin ne anlama geldiğini
anlayabilmemiz için, Misak-ı Millî’yi
iyi anlamamız şart!
“Misak-ı Millî 'nin ana hatları Erzurum
Kongresi (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919) ve
Sivas Kongresi'nde (4-11 Eylül 1919)
biçimlendi. İstanbul Hükümetince, 28
Ocak 1920’de yapılan bir kapalı oturumda
kabul edildi.”
Çok ince dikkat: Misak-ı Millî, Ankara
ve İstanbul’un ortak metni...
Misak-ı Millî (Millî Yemin)’nin çok
önemli hususiyetleri var:
Birincisi;
Millî Yemin’de adı geçen yerler,
Türklerin çoğunlukta olduğu kabul edilen
yerler...
İkincisi;Yemin’in
kapsamı içinde olan bazı yerlerde halkın
çoğunluğu Kürt olduğuna göre, o
günlerde, Kürtler, Türklerden ayrı
sayılmıyor, Hatta Türk kabul
ediliyorlar.
Üçüncüsü;
Kurtuluş Savaşı, “Millî yemin”de
adı geçen yerleri kurtarmak için
yapılıyor. Bunların bir bölümü bir
bölümü kurtarılamıyor ama “kurtarmak”
amaç olarak yaşıyor!
Öcalan’ın, Misak’-ı Millî’den şimdi söz
etmesinin önemi de bilhassa, bugün
sınırlarımızın dışını kapsıyor
olmasından kaynaklanıyor. Öcalan’ın söz
ettiği bölgeler; Kerkük, Musul’u da
içine alan, Kürt ve Türkmenlerin yoğun
olarak yaşadığı bölgeler... Peki; bu
bölgeler Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içine girerler mi?
Bu benim yarım asırlık rüyam!
Bu rüya gerçekleşir mi?
Bunu çok isterim. Petrol için değil, o
coğrafyadaki çilekeş kardeşlerimin
insanca bir hayata kavuşabilmeleri
için... Fakat gerçekleşmesinin imkânsıza
yakın olduğunu da bilirim.
Çünkü bugün, görünüş ne olursa olsun, o
bölgeleri emperyalist güçler kontrol
etmekte ve katiyen bırakmak
istememektedirler.
x
x x
RÜYAYA DEVAM!
Misak-ı Millî’nin ruhunda da görüldüğü
gibi, tarihimizde, bir Kürt-Türk ayrımı
yoktur.
O kadar ki, sınırlarımızın dışındaki
Kürtleri bile dışlamamışız. Bunun en iyi
örneği, bir vakitler Barzani ve
Talabani, ülkeleri olan Irak’tan bile
dışlanınca, onlara Türk pasaportunu
tereddütsüz verdik. Bu iki Kürt lider,
dünyayı, yıllarca Türk pasaportu ile
gezmiştir.
Size pasaport milliyetçiliği öneriyorum:
Dünyada insanlar, sahip oldukları
pasaportlara göre muamele görüyorlar.
Elinizdeki mevcut pasaporta göre;
kapılar ve sınırlar ya açılıyor veya
yüzünüze kapanıyor.
Misâl; AB ülkeleri, Amerika, Kanada,
Avustralya birbirlerine memleket içinde
seyahat eder gibi gidip gelebiliyorlar.
Ama bir “Doğu-Ortadoğu” ülkesinin
pasaportunu bunlara gösterdiniz mi,
kapılar suratınıza kapanıyor, “vize
işkenceleri” başlatılıyor.
Bunu görür, bunu anlarsak Türk’ün,
Kürt’ün, Acem’in, Arap’ın birbirinden
farklı olmadıkları, dünyanın bu
coğrafyadaki herkesi aynı kefeye
koyduğunu idrak ederiz. O vakit
birbirimizle gerçek anlamda sıkı sıkıya
kenetlenebiliriz.
Kenetlenebilir miyiz?
x x x
RÜYADAN UYANIYORUM
Kenetlenebilirdik; Misak-ı Millî’nin söz
edildiği, yüzbinlerin toplandığı,
Diyarbakır’ın devasa alanında, Türk
bayrakları da dalgalanabilseydi.
İsmail Hakkı CENGİZ
hacengiz@gmail.com
om
* * * * *
* * * * * * * * * * * * * * *
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
___________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ