www.anamurunsesi.com
yayımladı...
Pek çok Ayet, “aklını kullanmayı”,
“düşünmeyi”, “ilim öğrenmeyi”, “okumayı”
emrediyor... “Beyinsizliği”,
“cehaleti”,“düşüncesizliği” ve “taasubu”
yasaklıyor...
AKIL MI ÜSTÜN, İNANÇ MI?
Yüzyıllardır tartışılıyor...
Batı
dünyası, 500 sene evvel noktayı koymuş:
Akıl üstündür.
Doğu,
tartışmaya devam ediyor. Bugün, Doğu
âleminde baskın olan kabul; “inanç
üstün”dür.
Hangisi doğru?
Bana göre; işin tartışılacak hiçbir
yönü yok: “Akıl üstün”dür.
Çünkü inanış-inanç, aklın bir işlevidir.
Akıl olmazsa, herhangi bir “inanç”
söz konusu olabilir mi?
28.01.2013 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı...
AKIL
MI ÜSTÜN, İNANÇ MI?
Yüzyıllardır tartışılıyor...
Batı
dünyası, 500 sene evvel noktayı
koymuş: Akıl üstündür.
Doğu,
tartışmaya devam ediyor. Bugün, Doğu
âleminde baskın olan kabul;
“inanç üstün”dür.
Hangisi doğru?
Bana göre; işin tartışılacak hiçbir yönü
yok: “Akıl
üstün”dür.
Çünkü inanış-inanç, aklın bir işlevidir.
Akıl olmazsa, herhangi bir
“inanç”
söz konusu olabilir mi?
Olaya, dinî açıdan baktığımızda da,
aklın önde geldiği görülür.
İslam, her şeyden önce, sorumlu olmak
için “akıllı”
olmayı şart koşuyor... İnsan ancak
“akîl-baliğ”
olduktan sonra, yani kendini bildiğinden
itibaren, dinen yükümlü olmaya başlıyor.
Pek çok Ayet,
“aklını kullanmayı”, “düşünmeyi”, “ilim
öğrenmeyi”, “okumayı”
emrediyor...
“Beyinsizliği”, “cehaleti”,
“düşüncesizliği” ve
“taasubu”
yasaklıyor.
x x x x x x
x x x
Kur’an,
elbette
“inanmayı” emrediyor. Tabii o
emri verirken bile
“akla”
hitap ediyor.
“İnanç’ın dağlarıyerinden
oynatabileceğine”
inananlardanım.
Lâkin o inanç nasıl bir
“imân”olmalı?
İki yolla inanç sahibi olabiliriz:
Birincisi;
ana-baba veya hocanın telkiniyle bir
kutsala, bir kitaba, bir dine inanırız.
Kafamızı hiç yormayız, hiçbir şey
sormayız, sorgulamayız... İnandıklarımız
uğruna hatta ölebiliriz de... Bu eksik
bir imân olur. Körü körüne, şuursuz,
idraksiz bir imân... İslam’ın böyle bir
imânı hedeflediği düşünülemez.
İkincisi;
yukarıdaki yoldan geçmiş olsak da
olmasak da, ilimle, akılla, kendi
inanacağımız kutsalları, değerleri
buluruz. Böyle bir imân çok daha
temelli, köklü, sağlam bir imân olur.
Allah’ın, insandan istediği
“inanış”,
böyle
“kalpten”,“aşk dolu” bir
“imân”
olsa gerek!
x
x x x x x x x x
Konunu diğer bir boyutu; akılla, yani
“bilimle inanç
çelişirse hüküm ne olacak?”
meselesidir!
Bilimle, Kur’an’ın Ayetleri çelişemez.
Çünkü “ilmi
âlemleri kuşatan” Varlığın
Ayetleri, bilimin keşifleriyle zıtlık
gösteremez.
Dolayısıyla, hiçbir Ayet, ilimle
çelişecek biçimde yorumlanamaz. Böyle
yorumlar varsa, bunların
“Âlemlerin
Rabbi”nden sadır olduğu kabul
edilemez.
x
x x x x x x x x
Son tahlilde,
“akıl üstün”dür.
İlerleyecek, gelişecek, aydınlanacak,
meseleleri çözeceksek
“aklı” “başa”
almak zorundayız.
Mukaddes Kitap
da böyle emrediyor!
x
x x x x x x x x
İKİ AYET
“İlimde
uzman olanlar, ‘Biz buna inandık, hepsi
Rabbimiz katındandır.’ derler. Üstün
akıllılardan başkası da derin
düşünmez.” (Âli
İmran, 7)
“De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu?’ Ancak temiz akıl sahibi
olanlar anlar.”(Zümer,
9)
x
x x x x x x x x
‘SÖZDE DEĞİL, ÖZDE
MÜSLÜMAN OLMAK’
Dünyanın her yerindeki İslâm âlimlerinin
üzerinde hemfikir oldukları bir husus
var:
Kur’an-ı Kerim!
Mukaddes kitabın, baştan sona her
harfinde mutabıklar.
Kutsal kitabımız bin dört yüz senedir
önümüzde duruyor. Buna rağmen, çeşitli
hükümleri hakkında değişik yorumlar
olduğu gibi, bazen o kitaba dayanarak
yepyeni şeyler de söylenebiliyor.
Bu söylenenler, bizim
“ezberimizi
bozacak” iddialar olabiliyor.
18 Ocak Cuma günü, Bornova Fidanlık
Camii çevresinde, namaz çıkışında bir
risale dağıtıldı. Belki başka camilerin
çevresinde de dağıtılmıştır.
Baktım, internette, risaleden bahseden
başkaları da var. Yani Bornova’yla
sınırlı değil...
62 sayfalık risalenin adı;
“Sözde değil, özde
Müslüman olmak için”... Yazarı,
Fatih SADRİ...
Risalede düzenli bir anlatım, bir
bütünlük yok. Buna rağmen akıcı.
Bendeniz de 1 saatte bitirdim.
Biraz da sonu nereye varacak diye merak
saikiyle okudum.
x x x x x x
x x x
Daha 6’ncı sayfasında,
“demokrasi
küfürdür” diyor.
“Demokrasinin
vazgeçilmez unsurları olan partileri
desteklemek, onlara oy vermek de
küfürdür, yani dinden çıkmadır”
diye devam ediyor.
Sonunda nereye mi varıyor?
Bütün sosyal ve siyasî hayatımız,
“İmam-Hatipler”
dâhil, eğitim düzenimiz,
Sağlık uygulamalarımız,
Ekonomik sistemimiz,
... Vs. Vs. her bakımdan bir
“küfür deryası”
içindeyiz.
x
x x x x x x x x
BANA
DİNİMİ ÖĞRETMEYE KALKANLAR
“Bu vaziyette zina
diye bir şey kalmıyor”(*)
başlıklı yazımıza çok tenkit
geldi.
Beni, dinimi bilmemekle suçlayanlar...
Dinimi öğretmeye kalkanlar oldu.
Efendim, bendeniz,
“aileden”, “Kur’an Kursları”ndan
gayet sıkı bir dinî eğitim aldım...
“Temel Kitabımız”ı okuyarak dinimi
“kaynağından”
öğrenmeye devam ediyorum.
O arkadaşlar bana dinimi öğretmeye
çabalamak yerine, yukarıdaki iddialara
cevap versinler.
Bana yorum yazmaktan ziyade,
“cevaben”,
etraflı bir makaleye imza atıp
yayınlarlarsa ben de oradan okuyup,
yararlanabilirim.
x
x x x x x x x x
Müslümanlığınıza o kadar da
güvenmeyin...
Bakın sizden daha
“hakiki Müslüman” olduğunu iddia
edenler var.
Risaledeki görüşlerin tamamını burada
yazmam, yer bakımından mümkün değil...
Risalenin atıf yaptığı,
“İman nasıl
muhafaza edilir” adındaki siteye
girip, savunulan görüşleri detaylıca
öğrenebilirsiniz.
Orada, “demokrasi
taraftarları, seçimlerde oy kullananlar
kâfirdir” diyenlere...
Şu hem “dindar”,
hem “demokrasinin
ta kendisi, özü-gözü, camı-çerçevesi”
olduğu iddiasındakilerin cevapları
nedir?
Çok merak ediyorum!
İsmail
Hakkı CENGİZ
hacengiz@gmail.com
*
* * *
* * *
* * *
* * *
* * *
(*)
“Bu
vaziyette zina diye bir şey kalmıyor”
Yazısına ulaşmak için TIKLA...
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
___________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ